Ta ki o mesajları bulana kadar: "Şu kız aradan bir çıksın artık, sabırsızlanıyorum. Söz verdin." Ve sonra fotoğraflar, patlıcan emojisi, Bvlgari bileziğin o sıradan zalimliği... Efe "eşsiz, tek" demişti... şimdi *onun* bileğinde parlıyordu, benimkinin aynısı. Ceyda Vural, üniversiteden eski bir tanıdık, onun gizli "kaçışı", "heyecanıymış". Sadece bir kaçamak değil, uzun süreli, hesaplanmış bir ihanet.
Beni hediyelere boğdu, onu alenen savunurken, endişelerimi hiçe sayarken bile beni büyülemeye devam etti. Hamile metresine, sadece bana ait olacağına yemin ettiği aile yadigârını bile verdi. Doğum günüm, onun uydurma krizi için beni terk etmesiyle son buldu, hemen ardından da Ceyda'nın hamilelik raporunun fotoğrafını aldım. Sekiz yıl. Bir ömürlük vaatler. Hepsi onun yalanları üzerine kuruluydu.
Bir insan nasıl bu kadar kusursuzca, bütünüyle aldatıcı olabilirdi? Ona olan aşkım buza döndü, yerini kavurucu bir ihanet acısı ve soğuk, sessiz bir öfke aldı. Ağlamayacaktım. Bağırmayacaktım. Geride bıraktığım bir geçmişten gelen Levent Kara'nın adının üzerine basıp aradım ve her şeyi değiştirecek dört kelimeyi söyledim: "Benimle evlen, Levent." Hesaplaşma zamanı gelmişti. Ve bunu nasıl yapacağımı çok iyi biliyordum.
Bölüm 1
Asya Mertoğlu, parmağı Levent Kara'nın isminin üzerinde gezinirken telefonuna bakakaldı.
Bu delilikti.
Ama Efe'nin ihaneti taptazeydi, kanayan bir yaraydı.
Arama tuşuna bastı.
İki kere çaldı.
"Asya?" Levent'in sesi sıcaktı, biraz şaşırmıştı.
O, Ankara'daydı, Asya'nın İstanbul kabusundan kilometrelerce uzakta.
"Levent," dedi Asya, sesi içindeki fırtınayı gizleyen bir düzlükteydi.
"Sana bir şey sormam gerek. Büyük bir şey."
Bir sessizlik, sonra, "Tamam. Söyle."
"Benimle evlen, Levent."
Daha uzun bir sessizlik. Zihninde olanları işlediğini neredeyse duyabiliyordu.
"Asya... seninle evlenmek mi?" Sesi şaşkındı.
"Vay canına. Şey, evet. Evet, seninle evlenirim."
Sonra, tereddütlü bir ton.
"Ama... Efe ne olacak? Nişan, her yerde haberleri var."
"Efe bitti," dedi Asya, her kelime minik, keskin bir buz parçası gibiydi.
"Onunla işim bitti. Tamamen."
Levent'in nefesini verdiğini duydu.
"O zaman, Asya, binlerce kez evet. İlk uçakla geliyorum. Ya da, nerede olmam gerektiğini söyle. Bekledim... Tanrım, Asya, o kadar mutluyum ki."
Sesi duyguyla çatladı, Asya'yı saran soğukluğun tam zıttıydı.
Onu İzmir'den, üniversiteden beri, Efe'den önce sevmişti.
Telefonu kapattıktan sonra, Asya'nın bakışları sehpada duran tablete kaydı.
Ekran koruyucu, Çırağan Sarayı'ndaki yardım balosunda yapılan evlenme teklifinden samimi bir kareydi.
Efe, yıkıcı bir yakışıklılıkla, tek dizinin üzerine çökmüştü.
O, Asya Mertoğlu, başarılı yaşam tarzı blog yazarı, "Küller ve Kıvılcımlar"ın yazarı, coşkuyla bakıyordu.
"İstanbul'un Altın Çifti!" diye bağırıyordu bir manşet.
"Bir Masal Gibi Nişan!"
Midesi bulandı.
Hepsi bir yalandı. Güzel, pırıltılı bir İstanbul serabı.
Masalı üç gün önce paramparça olmuştu.
Pelüş koltuklarında Efe'nin yanında kıvrılmış, laptopundan düğün mekanlarına bakıyordu.
Efe ise güya telefonundan Hanzade Holding'in bir raporunu inceliyordu.
Sonra telefonunun ekranı aydınlandı, pufun üzerinde yüzü yukarı bakıyordu.
İşte o an dünyası sona erdi.
Bir bildirim başlığı: "Ceyda'cım."
Sonra bir diğeri, art arda gelen mesajlar.
"Seni özledim, E. Dün gece..." ardından bir patlıcan emojisi.
"Şu kız aradan bir çıksın artık, sabırsızlanıyorum. Söz verdin."
"Tatlı E'm, senin ateşini gerçekten anlayan tek kişinin ben olduğumu biliyorsun."
Mahrem fotoğraflar tam olarak seçemeyeceği kadar hızlı geçti, ama ima beyinine kazınmıştı.
Bir kadının eli, narin, tanıdık bir vintage Bvlgari tenis bilekliğiyle, şüphesiz Efe'nin bacağının üzerinde duruyordu.
Efe'nin bu Ceyda'cım için kullandığı lakap.
Karnına yediği bir yumruktu.
Ceyda'cım.
Ceyda Vural.
Asya onu İzmir'deki üniversiteden hatırlıyordu.
Sıradan Ceyda, hep gruplarının kenarında dolaşan, gözleri rahatsız edici bir yoğunlukla Efe'ye sabitlenmiş Ceyda.
Şimdi İstanbul'da halkla ilişkilerde çalışan, onların çevrelerinde dolaşan Ceyda.
Asya, hissizleşmiş bir halde, Efe'nin duşa girmesini beklemişti.
Elleri titreyerek kilidi açık telefonunu aldı.
"Ceyda'cım" ile olan sohbet kaydı aylar öncesine dayanıyordu. Belki de yıllar.
Tutkulu ilanlar. Gizli buluşmalar. Ceyda'nın güvensizliği, Efe'nin güvenceleri.
"Asya, imajım, ailem için mükemmel bir eş," diye yazıyordu Efe'nin bir mesajında.
"Ama sen, Ceyda, sen benim kaçışımsın. Heyecanımsın."
Ceyda'ya onu sevdiğini söylemişti.
Ceyda'ya Asya'yı halledeceğini söylemişti.
Aldatıcılığının derinliği ezici bir ağırlıktı.
Birlikte sekiz yıl, özenle inşa edilmiş bir hayat, hepsi onun yalanları üzerine kuruluydu.
Asya uygulamayı kapatmış, telefonu tam olarak olduğu yere geri koymuştu.
Kalbi paramparça olmuştu ama içine buz gibi bir kararlılık yerleşmişti.
Ağlamayacaktı. Bağırmayacaktı.
Kenara çekilecekti. Efe'nin "heyecanını" yaşamasına izin verecekti.
Ve ona bunun bedelini ödetecekti.
Levent'i araması ilk adımdı.