"Bunu sen yaptın! Kuruyemiş yiyemediğini biliyordun!" diye kükredi ve misafirler bakarken turtayı ağzıma tıkadı.
Herkesin önünde yaşadığım bu aşağılanma sadece bir başlangıçtı.
Evim bir savaş alanına, kocam bir yabancıya dönüştü.
İçinde yine kuruyemiş olan bir kurabiye hakkındaki endişelerimi umursamadı ve bu, biricik Elif'imizin neredeyse ölümcül bir alerjik reaksiyon geçirmesine yol açtı.
Ama pişmanlık duymak yerine, Beren ve Can'la birlikte Uludağ'a gitti ve Elif hastane yatağında yatarken sosyal medyada "şifa tatillerini" sergiledi.
Her etiket, her sırıtan fotoğraf, beni kötü kadın, ihmalkâr anne, çılgın eski eş olarak gösteren yeni bir darbeydi.
Fısıltılara, bakışlara, beni bir canavar gibi gösteren o viral videoya katlandım.
Dünyam başıma yıkıldı ve beni sevmesi gereken insanlar tarafından yaratılan bir kâbusun içinde tamamen yalnız hissettim.
Bu haksızlık dayanılmazdı. Nasıl bu kadar kör olabilmiştim? Beni nasıl bu kadar kolay yok edebilmişlerdi?
Sonra, en dipteyken bir mucize oldu.
Avukatım, üvey annemin benden çaldığı devasa, gizli bir miras fonunu ortaya çıkardı: tam elli milyon dolar.
İşte o an içimde bir şeyler koptu.
Bu gece, Kenan'ın ödül töreninde, onlardan özür dilememi, herkesin önünde yalvarmamı bekliyorlar.
Ama ben kırılmayacağım. Bu gece, özgürlüğümü ilan edeceğim ve onların o mükemmel yalanlarını yerle bir edeceğim.
Bu bir özür değil; bu benim dirilişim.
Bölüm 1
Fırında pişen hindinin kokusu normalde içimi neşeyle doldururdu ama bugün sadece midemi bulandırıyordu.
Kenan'ın ailesi Soykanlar'ın evinde Bayram yemeğindeydik ve havada yemek kokusundan daha ağır bir şeyler vardı.
Üvey kız kardeşim Beren de oradaydı, adeta Kenan'ın yanına yapışmıştı.
Beş yaşlarındaki oğlu Can etrafta koşturuyordu.
Büyükannemin tarifi olan cevizli bir turta getirmiştim.
Daha tatlı masasına koymadan önce Beren'e sordum: "Can'ın kuruyemiş alerjisi var mı? Bu turtada ceviz var."
Yapay, parlak bir gülümsemeyle karşılık verdi.
"Ah, hiç yok Aslı. Kuruyemişe bayılır."
Ben de turtayı masaya bıraktım.
Yemek gergindi. Kenan yüzüme zar zor bakıyordu, gözleri hep Beren'in üzerindeydi.
Küçük kızımız Elif yanımda oturmuş, yemeğini dikkatle ayıklıyordu. Kendi şiddetli kuruyemiş alerjisinin farkındaydı, bu benim için sürekli bir endişe kaynağıydı.
Sonra tatlı faslı geldi.
Can, benim cevizli turtamdan kocaman bir dilim kaptı.
Birkaç dakika sonra öksürmeye, ardından da boğulur gibi sesler çıkarmaya başladı.
Yüzü önce kızardı, sonra korkutucu bir şekilde morardı.
Beren çığlık atmaya başladı: "Can! Neyin var?"
Kenan yerinden fırladı: "Ne yedi bu çocuk?"
Beren titreyen bir parmakla benim turtamı işaret etti. "Onu! O turtadan yedi!"
Kaos.
Birisi 112'yi aradı.
Kenan öfkeyle bana döndü, yüzü nefretle kasılmıştı.
"Sen! Bunu sen yaptın! Kuruyemiş yiyemediğini biliyordun!"
"Hayır Kenan, Beren kuruyemişle bir sorunu olmadığını söyledi, ona sordum."
Artık korkunç bir şekilde hırıltılar çıkaran Can'a sarılmış olan Beren, hıçkırarak ağlıyordu: "Bunu nasıl yaparsın Aslı? Neden yalan söyledin?"
Sonra, tam da sağlık görevlileri içeri dalarken dramatik bir şekilde bayılıp Kenan'ın kollarına yığıldı. Mükemmel bir zamanlamaydı.
Sağlık görevlileri Can'la ilgileniyor, ona bir adrenalin iğnesi yapıyorlardı.
Kenan, Beren'i kanepeye yatırdıktan sonra hışımla yanıma geri döndü.
Diğer misafirler, annesiyle babası, arkadaşları, hepsi bana bakıyordu.
Dehşet içinde.
"Alerjisi olmadığını söyledi," diye fısıldadım, sesim titriyordu.
Kenan kolumu tuttu, parmakları etime geçti.
"Sen bir yalancısın Aslı. Ve bunun bedelini ödeyeceksin."
Beni tatlı masasına sürükledi, cevizli turtayı eline aldı.
"Bu turtayı çok mu seviyorsun? Ye o zaman."
"Kenan, hayır, lütfen."
"Ye!" diye kükredi, sesi aniden sessizleşen odada yankılandı.
Bir parçayı yüzüme doğru itti.
Gözlerimden yaşlar süzülürken başımı çevirdim.
Saçımdan yakalayıp başımı geriye çekti.
"Ye dedim."
Turtayı, cevizleri, o yapışkan dolguyu zorla ağzıma tıkadı.
Boğuldum, öksürdüm, bir kısmı çenemden aşağı aktı.
Misafirler donakalmış bir halde izliyordu.
Sonunda annesi nefesini tutarak, "Kenan, dur!" dedi.
Beni bıraktı ve ben de geriye doğru sendeledim; aşağılanmış, her yerim yapış yapış bir haldeydim.
"Neredeyse o çocuğu öldürüyordu," diye tükürür gibi söyledi Kenan, bana saf bir nefretle bakarak. "Beren iyi bir anne, asla bu kadar dikkatsiz olmaz."
Can bir sedyeyle dışarı taşınıyordu, bilinci yerindeydi ama hala nefes almakta zorlanıyordu. Ayılan Beren, yanında feryat figan ağlıyordu.
Ben ise sadece orada duruyordum, üstüm başım turta içinde, titreyerek.