Ama bir çocuk olarak yeniden uyandım. Ve bu sefer, anne ve babam da o dehşeti hatırlıyordu.
Yıllarımızı yeni ve güvenli bir hayat kurarak geçirdik.
Hatta Levent adında nazik bir adamla gerçek aşkı buldum.
Sonunda mutluydum.
Sonra dün, beni öldüren adam sınıfıma girdi. Gözleri pişmanlıkla doluydu ve hikayemizin ikinci bir şansı hak ettiğine inanıyordu.
Bölüm 1
Asya Mertoğlu'nun fark ettiği ilk şey duman kokusuydu.
Sonra çığlıklar.
Annesinin çığlığı.
Asya'nın gözleri fal taşı gibi açıldı.
Karanlık.
Elektrikler kesikti.
Göğsüne buz gibi, sıkı bir panik oturdu.
"Anne? Baba?"
Yataktan fırladı, çıplak ayakları soğuk zemine çarptı.
Koridor kesif bir dumanla doluydu.
Alevler, anne ve babasının yatak odasının olduğu uzak uçtan yalanıyordu.
"Hayır!"
Öksürerek, gözleri yana yana koştu.
Sonra onu gördü.
Arda'yı.
Arda Karsu'yu. Sevdiği adamı, gelecek ay evlenmesi gereken adamı.
Titreşen turuncu ışığın içinde duruyordu, adeta kötülüğün vücut bulmuş haliydi.
Yardım etmeye çalışmıyordu.
İzliyordu.
Tanımadığı iki iri yarı adam, babası Profesör Doktor Reha Mertoğlu'nu çalışma odasından dışarı sürüklüyordu.
Babası kanlar içindeydi, yüzü acı ve inanamazlıkla dolu bir maskeye dönmüştü.
"Arda! Ne yapıyorsun?" diye çığlık attı Asya, sesi çatladı.
Arda başını yavaşça çevirdi.
Büyüyen ateşle aydınlanan yüzü, bir zamanlar bildiği o sıcaklıktan tamamen yoksundu.
Buz gibiydi, katıydı ve korkunç bir tatminle doluydu.
"Asya," dedi, sesi sakin, tüyler ürpertici derecede sakindi. "Uyanmışsın."
"Bırakın onu! Bu da ne demek oluyor?"
Adamlar babasını Arda'nın ayaklarının dibine fırlattı.
İçlerinden biri babasının böğrüne acımasızca bir tekme attı.
Profesör Mertoğlu inleyerek iki büklüm oldu.
"Kes şunu! Lütfen!" diye yalvardı Asya, gözyaşları sel gibi akıyordu.
Babasına doğru koşmaya çalıştı ama Arda yolunu kesti.
Kolunu yakaladı, tutuşu demir gibiydi.
Arda'nın sesi alçak ve tehlikeliydi. "Bu, Asya," dedi. "Adalet bu."
Evlerini yutan ateşi, yaralı babasını işaret etti.
"Bu, annemle babam için."
Asya ona baktı, aklı karışmış, dehşetle boğuşuyordu. "Annenle baban mı? Sen neden bahsediyorsun?"
Arda'nın normalde ona sevgiyle bakan gözlerinde şimdi sadece nefret vardı.
"Baban, Profesör Doktor Reha Mertoğlu, o saygıdeğer cerrah," diye tükürür gibi söyledi kelimeleri. "Onları o öldürdü. Yıllar önce ameliyat masasında ölmelerine izin verdi."
"Hayır," diye fısıldadı Asya, başını iki yana sallayarak. "Bu doğru değil. Babam hayat kurtarır."
"Benim hayatımı mahvetti," diye tısladı Arda. "Her şeyimi elimden aldı. Şimdi de ben ondan her şeyini alıyorum. Ve senden."
Yanan eve, kaosa baktı.
"Kısasa kısas, Asya. Cana can. Ya da bu durumda, beni sürüklediği cehenneme karşılık onun refah dolu hayatı."
Adamlar şimdi mobilyaların üzerine benzin döküyordu.
Annesi Sema, öksürerek, yüzü dehşetle solgun bir halde yatak odasından çıktı.
"Reha! Asya!"
"Anne!"
Kabadayılardan biri Sema'yı kabaca yakaladı.
"Bırak onu!" diye çığlık attı Asya, Arda'nın tutuşuna karşı çırpınarak.
Arda, ifadesiz bir şekilde izledi.
"Baban ellerini, kariyerini kaybedecek. Ailen servetini, evini kaybedecek. Ve sen, Asya, sen de o rahat hayatını kaybedeceksin."
Adamın biri babasının elinin üzerine basarken mide bulandırıcı bir çatırtı duyuldu.
Profesör Mertoğlu'nun attığı saf acı dolu çığlık Asya'nın içini parçaladı.
"Hayır! Baba!"
Arda sonunda onu bıraktı ve Asya babasına doğru sendeledi.
Ama artık çok geçti. Hasar verilmişti.
Dünyası, sevdiği adam tarafından yönetilen bir ateş ve şiddet cehenneminde çöküyordu.
İhanetin açtığı yara her şeyden daha derindi.
Arda, Asya'nın babasının yanında çöküşünü izledi.
Uzun zaman önce öldüğünü sandığı kalbinde garip, istenmeyen bir sızı hissetti.
Ama o hissi ezdi geçti.
"Bunu hak etti," dedi Arda, sesi düzdü, kendisini de en az Asya kadar ikna etmeye çalışıyordu.
"Annemi babamı benden aldı. Babam için hatalı bir ameliyat, annemin durumu 'çok riskli' olduğu için ameliyat etmeyi reddetmesi ve onu yavaş, acı dolu bir ölüme mahkum etmesi. İhmalkardı. Kibirliydi."
Cebinden solgun bir fotoğraf çıkardı. Gülümseyen bir çift. Anne ve babası.
"Onlar iyi insanlardı, Asya. Senin ailen onların mezarları üzerine kurulu bir lüks içinde yaşarken, onların böyle ölmeyi hak etmediler."
Asya, yüzü is ve gözyaşıyla kaplı bir halde başını kaldırdı. "Arda, bir yanlışlık olmalı. Babam yapmaz..."
"Yanlışlık falan yok," diye kesti Arda. "On beş yılımı bunu bir araya getirmekle geçirdim. On beş yılımı bunu planlamakla."
Ona baktı, gözlerinde anlaşılmaz bir ifade belirdi, sonra tekrar sertleşti.
"Sen sadece tali hasardın. Amaca giden bir araç. Seni sevmek, planın en zor kısmıydı."
Sözleri, tek tek ruhuna saplanan buz parçaları gibiydi.
Ateş daha da yükseldi, sıcaklık dayanılmaz hale geldi.
Uzakta sirenler çalıyordu, nihayet. Ama çok geç.
Asya göğsünde keskin bir ağrı, tanıdık bir sıkışma hissetti.
Nefesi kesildi.
Şimdi olmaz. Lütfen, şimdi olmaz.
Göğsünü tuttu, dudaklarından istemsiz, küçük bir nefes kaçtı.
Arda fark etmedi ya da umursamadı.
Zaferiyle, intikamıyla çok meşguldü.
Gerçeği sadece o biliyordu.
Göğsünde atan kalp tam olarak onun değildi.
Yıllar önce yapılan bir nakil. Ailesinin şiddetle koruduğu bir sır.
Dikkatli bir yönetim, ilaçlar ve aşırı stresten kaçınmayı gerektiren bir durum.
Tıpkı ailesinin yok edilmesini ve evinin yanmasını izlemek gibi.
Doktor onu uyarmıştı. Herhangi bir şiddetli şok ölümcül olabilirdi.
Sınırlı bir zamanı, gizli bir kırılganlığı vardı.
Bu, şiddetli bir şoktan daha fazlasıydı. Bu bir yok oluştu.
İroni acı bir haptı. Arda, bir ölümün intikamını alma arayışında, bir başkasına neden oluyordu.
Arda, Asya'nın belli belirsiz tanıdığı iki kadına işaret etti.
Bunlar, Asya'nın hiç hazzetmediği sosyetik Ceyda Vural ve onun dalkavuk arkadaşıydı.
Bir zamanlar nedimeleriydiler.
Şimdi ona soğuk, muzaffer gözlerle bakıyorlardı.
Ceyda, yüzünde zalim bir sırıtışla yaklaştı.
"Asya'cığım," diye mırıldandı Ceyda, "ne kadar da perişan görünüyorsun."
Arda, duygusuz bir sesle konuştu. "Ceyda, yeni konumunu anladığından emin ol."
Ceyda'nın gözleri parladı. "Zevkle, Arda."
Asya'nın saçını yakaladı, başını geriye doğru çekti.
"Baban mahvoldu. Ailen iflas etti. Ve sen, Asya, artık Arda'ya aitsin. Onun istediği her şeyi yapacaksın."
Ceyda'nın arkadaşı Asya'nın kaburgalarına bir tekme attı.
Asya, yan tarafında patlayan acıyla haykırdı.
Annesinin tutulduğunu, izlemeye zorlandığını gördü. Sema'nın gözleri, Asya'yı hayatı boyunca rahat bırakmayacağını bildiği bir dehşetle faltaşı gibi açılmıştı.
Annesinin henüz başlangıç aşamasındaki Alzheimer'ı, bu geceden sonra kesinlikle daha da kötüleşecekti.
Ona gülümseyen, onunla kutlama yapan bu kadınlar, şimdi onun işkencesinin araçlarıydı.
İhanet katman katman birikiyor, onu eziyordu.
Ceyda, Asya'yı bir zamanlar oturma odası olan yanan kalıntılar arasında sürükledi.
Sıcaklık yoğundu.
Ceyda, parçalanmış bir vitrinin önünde durdu.
İçinde, mucizevi bir şekilde alevlerden hemen etkilenmemiş ama şimdi ortaya çıkmış olan Asya'nın en değerli eşyaları vardı.
Büyükannesinin porselen müzik kutusu.
Çocukluk bale kupaları.
Bir fotoğraf koleksiyonu – ailesi, arkadaşları, kendisi ve Arda'nın mutlu zamanları.
"Ne kadar da güzel şeyler," dedi Ceyda, sesi kötülükle doluydu.
Sonra, kasıtlı bir zalimlikle, onları kırmaya başladı.
Müzik kutusu paramparça oldu, narin melodisi sonsuza dek sustu.
Kupalar kırıldı.
Fotoğraflar yırtıldı, gülümseyen yüzler parçalandı.
Her bir çatırtı, her bir yırtık, Asya'nın kalbine yeni bir darbeydi.
Bunlar sadece nesneler değildi. Anılardı. Hayatının parçalarıydı.
"Hayır! Lütfen, dur!" diye hıçkırdı Asya, elini uzatarak.
Ceyda güldü, sert, çirkin bir sesle.
Asya ve Arda'nın birbirlerine sarıldığı, yüzlerinden sevgi yayılan çerçeveli bir fotoğrafı aldı.
Ceyda ona baktı, sonra Asya'ya.
"Seni hiç sevmedi, biliyor musun," dedi Ceyda usulca, sözleri en fazla acıyı vermek için tasarlanmıştı.
Sonra fotoğrafı alevlerin içine attı.
Asya, aşklarının görüntüsünün küle dönüşünü izledi.
İçinde bir şeyler koptu.
Boğazından ilkel bir çığlık koptu, ham ve ıstırap doluydu.
Bu, dünyasının sonunun sesiydi.
Tam Asya kabusun daha da kötüleşemeyeceğini düşündüğünde, Ceyda kenara çekildi.
Arda oradaydı, ama Asya'ya bakmıyordu.
Ceyda'ya, Asya'nın sonsuzluk gibi gelen ama aslında sadece saatler olan bir süredir gözlerinde görmediği bir şefkatle bakıyordu.
"Ceyda," dedi Arda, sesi şimdi daha yumuşaktı. "İyi iş çıkardın."
Ceyda, onun bakışları altında gururlanarak gülümsedi.
Kolunu Arda'nın koluna doladı.
"Arda'cığım, yorgun görünüyorsun. Hadi bu berbat yerden gidelim."
Sonra Ceyda, Asya'ya döndü, gözleri zaferle parlıyordu.
"Bu arada, Asya, sanırım yeni rollerimizde resmi olarak tanıştırılmadık."
Eğildi, sesi zehirli bir fısıltıydı.
"Ben Ceyda Vural. Arda'nın nişanlısıyım. Ve baban onun hayatını mahvettikten sonra onu o kahredici kederinden kurtaran, ona yeniden yaşama sebebi veren kadınım."
Asya, aklı allak bullak olmuş bir halde baktı.
Nişanlısı mı? Onu kurtaran mı?
Duman, acı, ihanet – hepsi korkunç, dönen bir girdaptı.
Arda, Ceyda'yı düzeltmedi. Asya'ya bakmadı bile.
Sadece orada durdu, Ceyda'nın tarihlerini yeniden yazmasına, yanlış yönlendirilmiş nefretini pekiştirmesine izin verdi.
Dramatik ironi ezici bir ağırlıktı.
Asya, kendi kırılgan kalbi hakkındaki gerçeği biliyordu; Arda bir an olsun bakmaya tenezzül etse Ceyda'nın yalanını ortaya çıkarabilecek bir gerçek.
Ama bakmayacaktı. Kör olmuştu, intikamına ve yeni, aldatıcı kurtarıcısına kaybolmuştu.
Sirenler şimdi daha yakındı.
Arda, Ceyda ve kabadayıları geri çekilmeye başladı, Asya'yı yaralı babası ve dehşete düşmüş annesiyle birlikte hayatının enkazı arasında bıraktılar.
Asya'nın gördüğü son şey, Arda'nın Ceyda ile birlikte yürürken, bir kez bile arkasına bakmadan uzaklaşan sırtıydı.
Alevler kükredi, her şeyi yuttu.