Beni bir gökdelenin tepesinden aşağı sarkıttı.
Vahşice, ölmüş anne ve babasının mezar taşlarına saygısızlık etmeye zorladı.
Ve son olarak, bana ilaç verip tecavüz etti, o anları kameraya çekti ve tüm dünyanın görmesi için bu aşağılayıcı videoyu internete sızdırdı.
Gizlice iki kez hayatını kurtardığım adam, nasıl olur da bu canavarca yalanlara inanıp benim celladım olabilirdi? Nasıl olur da beni bu denli bir umutsuzluğun eşiğine getirip soğuk, kayıtsız okyanusun kollarına itebilirdi?
Yine de, dalgalar üzerimi örterken, unutulmuş bir çocukluk sözü ve en eski dostumun sarsılmaz bağlılığı beni hayata geri çekti. Artık Emir'in yakında ortaya çıkaracağı yıkıcı gerçeğe ve haininin hak ettiği cezayı almasına tanıklık etmeye hazırdım.
Bölüm 1
Orgun sesi yükseldi, tanıdık bir başlangıçtı.
Ben, Aslı Demir, doksan dokuzuncu kez Emir Karcı için bir nikah masasında duruyordum.
Doksan sekiz kez, bir şeyler o anı paramparça etmişti.
İzmir sosyetesi fısıldaşıyordu ama benim "İzmirli hanımefendi" terbiyem, yüzümde tatlı, sabırlı bir gülümsemeyi sabit tutmamı sağlıyordu.
Saygın ailem, benden metanet bekliyordu. Ben de katlanıyordum.
Bugün farklı hissettiriyordu, daha ağır.
Doksan sekiz halka açık aşağılanmanın, doksan sekiz yarım kalmış nikahın ağırlığı üzerime çöküyordu.
Yakışıklı ve zengin Emir, yanımda kıpırdandı. Gözleri benimle tam olarak buluşmadan, şimdiden o görkemli kiliseyi tarıyordu.
Her zaman bir nedeni, bir bahanesi, onu benden uzaklaştıran yeni bir draması olurdu.
Ben ise tekrar ve tekrar affetmiştim.
Sonra, olan oldu.
Unutulmuş bir yüzük ya da ani bir iş telefonu değildi.
Bu kez, daha önce çiçek aranjmanlarının arkasına gizlenmiş dev bir ekran canlandı.
Davetliler arasında bir şaşkınlık dalgası yayıldı.
Ekranda Selin Akay, yüzünde ustaca dağıtılmış gözyaşlarıyla, cafcaflı bir kolyeyi sıkıca tutuyordu.
"Aile yadigârım," diye hıçkırdı Selin kameraya, sesi kilisenin ses sisteminden yankılanıyordu. "Bunu açık artırmaya çıkarmak zorundayım. Beş parasız kaldım, kalbim kırık. Emir... o benim her şeyimdi."
Canlı yayın etiketinde "Selin'in Kalp Kırıklığı Müzayedesi – Bir Meleğe Yardım Edin" yazıyordu.
Mevcut teklif: 5 milyon lira.
Emir'in başı ekrana döndü.
Birkaç dakika önce sabırsız olan yüzü, şimdi yıllardır bana yöneltmediği ham, korumacı bir öfkeyle dolmuştu.
"Selin," diye fısıldadı, sesi gergindi.
Yıllar önce Selin'in bir kemik iliği bağışıyla hayatını kurtardığına, korkunç bir kazadan sonra ona baktığına inanıyordu.
Benimle nişanlıyken bile ona meleğim, gerçek aşkım diyordu.
Bana değil, sağdıcı olan arkadaşına döndü.
"Telefonumu getir. Teklif vermem lazım."
Mırıltılar yükseldi. Annem kolumu sıktı, tırnakları etime batıyordu.
"Emir, ne yapıyorsun?" diye fısıldadım, sesim şaşırtıcı derecede sakindi.
Bana bakmadı.
"Bana ihtiyacı var, Aslı. O benim hayatımı kurtardı. Onun acı çekmesine izin veremem."
Telefonunu kaptı, parmakları çoktan ekran üzerinde uçuşuyordu.
"On milyon lira!" diye ekrana doğru bağırdı, sanki Selin onu bizzat duyabilirmiş gibi.
Canlı yayının teklif sayacı fırladı.
Selin nefesini tuttu, bir elini göğsüne koydu, gözleri minnetle parlıyordu.
Orgun müziği sustu.
Kiliseyi boğucu, kalın bir sessizlik kapladı.
Emir çoktan koridorda ilerliyordu, benden uzağa, çıkışa doğru. Telefonu kulağına yapışmıştı, muhtemelen Selin'i kurtarma operasyonunu organize ediyordu.
Arkasına bakmadı.
Doksan dokuz. İşte bu sondu. Bardağı taşıran son damla.
Üzerime soğuk bir berraklık çöktü.
Gerçeği biliyordum.
Anonim kemik iliği bağışçısı bendim.
Onu kaya tırmanışı kazasından sonra bulan, yardım çağıran bendim.
Selin ortalıkta bile yoktu.
Sabırlı "İzmirli hanımefendi" maskem sonunda düştü.
Geniş, boş bir sükunetten başka bir şey hissetmiyordum.
Davetliler, yüzlerinde acıma ve küçümseme arasında gidip gelen ifadelerle bana bakıyorlardı. Onları görmezden geldim.
Küçük çantama uzandım, kendi telefonumu çıkardım.
Yıllardır aramadığım ama ezbere bildiğim bir numarayı bulurken parmaklarım titrememişti.
Davut Lale. Çocukluk arkadaşım. Silikon Vadisi'ndeki teknoloji dehası.
Hat bağlandı.
"Aslı?" Sesi sıcak ve tanıdıktı, etrafımdaki soğuk kaosun tam zıttıydı.
"Davut," dedim, sesim alçak ve netti. "Sözümüz hala geçerli mi?"
Bir anlık sessizlik, sonra, "Her zaman, Aslı. Her zaman."
Davetlilerin telefonlarına çoktan haber uyarıları düşüyordu: "İzmirli Varis Emir Karcı, Nikah Ortasında Sosyetik Güzel Selin Akay'ın 'Yadigârı' İçin 10 Milyon Lira Teklif Etti!"
Aşağılanma tam, halka açık ve hızlıydı.
Ama bu sefer, içimde bir şeyler geri dönülmez bir şekilde değişmişti.
Artık sadece katlanmıyordum. Harekete geçiyordum.