Asıl ihanet, Ceyda'nın sadece metresi olmadığını öğrendiğimde geldi: O, rahmetli babamın kızı, benim üvey kardeşimmiş. Kendi gündemini ilerletmek için babamın anısını kirletiyordu.
Can'ın sıradan zalimlikleri şiddete dönüştü, beni daha da yalnızlaştırdı.
Sonra, pozitif çıkan bir hamilelik testi, onun kontrolünün acımasız bir hatırlatıcısı gibiydi. Bu durum, tüyler ürperten bir farkındalığı ateşleyene kadar zalim bir şaka gibi geldi.
Bu istenmeyen hayat, benim silahım olabilirdi.
Her zoraki gülümseme, her sahte kabulleniş, yeni oyunumda hesaplanmış bir hamleye dönüştü.
Evlendiğim adam beni sistematik olarak silerken, bu yaldızlı kafesten nasıl kaçabilir, onurumu nasıl geri kazanabilir ve kızımı nasıl koruyabilirdim?
Ve onun ailesinin o değerli mirasının benim nihai kozum olmasını sağlamak için ne kadar ileri gidecektim?
Planım, onun güçlü anne ve babasına yönelttiğim tek ve buz gibi bir taleple başladı. Bu, onların köklü zengin damarlarında soğuk bir ürpertiye neden olacak kadar cüretkâr bir tehditti.
Bölüm 1
Elif Vural, kızı Lale'nin elini tutarak Nişantaşı'ndaki çocuk doktorunun muayenehanesinin önünde bekliyordu. Şehrin havası, Can Kozanoğlu ile olan evliliğindeki o konuşulmayan şeyler gibi ağır ve yoğundu. Can'ın bir başka "iş gezisinden" dönüp onlarla buluşması gerekiyordu. Siyah Mercedes S-Class'ları yanaştı, şoför kapıyı açtı. Can, pahalı takımı ve gülen yüzüyle arabadan indi, ama üzerine sinmiş olan o yabancı, mide bulandırıcı parfüm kokusu Elif'in değildi. İçine işleyen ilk sızı buydu.
Sonra arka koltuktaki kadını gördü. Ceyda Sancak, Can'ın aile şirketi olan Kozanoğlu Holding'in genç bir çalışanıydı.
"Elif, hayatım," dedi Can, sesi biraz fazla yüksek çıkarak, "Ceyda'nın Levent'e inmesi gerekiyordu, sadece bir nezaket yolculuğu."
Ceyda öne eğildi, gülümsemesi geniş ve tatlıydı, fazla tatlı.
"Elif Hanım, sizi tekrar görmek ne kadar güzel."
Ceyda küçük, pahalı bir şişeyi kaldırdı. "Çok ama çok özür dilerim, umarım sakıncası yoktur. Can'ın seyahat çantasında el kreminizi gördüm – L'Occitane Shea Butter, benim de mutlak favorim – ve benimki bitmişti. Sadece küçücük bir parça kullanmak zorunda kaldım. Size yenisini aldım tabii ki."
O krem Elif'indi, kendine sakladığı küçük bir teselliydi. Şimdi ise paylaşılmış bir şeye, pervasız bir ihlale dönüşmüştü.
Can elini Elif'in koluna koydu. "Sorun değil, Elif. Kabul et."
Dokunuşu hafifti ama baskı oradaydı. Elif gergin, zoraki bir hareketle başını salladı.
Ceyda daha sonra dikkatini utangaç bir şekilde Elif'in bacaklarının arkasına saklanan Lale'ye çevirdi.
"Merhaba Lale, tatlım," diye mırıldandı Ceyda, küçük, parlak ambalajlı bir lolipop uzatarak. "Bugün doktorda çok cesur olduğunu duydum."
Elif hafifçe Lale'nin önüne geçti. "Teşekkürler Ceyda, ama akşam yemeğinden önce tatlı yemesine izin verilmiyor."
Lale hayal kırıklığına uğramış görünüyordu ama itiraz etmedi.
Can kaşlarını çattı, sesi keskindi. "Elif, kaba olma. Ceyda sadece nazik olmaya çalışıyor."
Ceyda'ya özür dileyen bir gülümsemeyle baktı, sonra tekrar Elif'e döndü, gözleri buz gibiydi. Bu, herkesin içinde yapılmış bir düzeltme, küçük bir aşağılamaydı.
Ceyda arabadan indi, gözleri bir anlığına Elif'inkilerle buluştu, içinde okunması zor bir parıltı vardı.
"Neyse, benim durağım burası," dedi Ceyda neşeyle. "Yolculuk için tekrar teşekkürler, Can. Ofiste görüşürüz."
Uzaklaşmadan önce Can'a uzun bir bakış attı.
Can, Ceyda'nın şık bir ofis binasında kayboluşunu izledi, yüzünde Elif'e nadiren yönelttiği yumuşak bir ifade vardı.
"İyi bir kız," dedi Can, Elif'e dönerek, gerginliği hiçe sayan bir tavırla. "Hırslı. Bana seni hatırlatıyor, gençkenki halini."
Bu karşılaştırma yeni bir yara gibiydi.
Durumdan habersiz olan Lale, Elif'in elini çekiştirdi. "Anneciğim, eve gidebilir miyiz? Babama resmimi göstermek istiyorum."
Can'ın ifadesi Lale'ye bakarken değişti, kısa bir anlığına bir sıcaklık belirdi. Sonra Elif'e döndü, gözleri hafifçe sertleşti. "Biliyor musun Elif, her şeyi ne kadar büyütüyorsun. Çok hassassın."
Onlar için arabanın kapısını açtı. "Bunca işimin arasında Lale'nin randevusuna yetiştiğim için daha minnettar olmalısın."
Elif arabaya bindi, Lale de yanına tırmandı. Lale'nin emniyet kemerini takarken hareketleri kaskatıydı.
Böyle sayısız geceyi hatırladı; Can'ın sıradan zalimliklerini, Lale'nin iyiliği için, Kozanoğlu soyadı için görmezden gelmesi gereken ihanetlerini. Bir keresinde kendisine ait olmayan dantelli bir sütyen bulduğunda, "Bu sadece seks, Elif. Bir anlamı yok. Cadılık yapma," demişti. Lale için, istikrarlı bir yuva yanılsaması için kalmıştı.
Ama bu farklı hissettiriyordu. Ceyda gelip geçici bir kaçamak değildi. Can onu kendi alanlarına, Lale'nin yörüngesine sokuyordu. Bu, Elif'in kalbinin ve kızının etrafına özenle ördüğü duvarın yıkılması demekti.
O gece ilerleyen saatlerde, soğuk, gösterişli yatak odalarında Can ona uzandı. Ona baktığını gördü ama gözleri sanki Ceyda'yı görüyordu.
Elif arkasını döndü. "Yorgunum, Can."
Can onun kolunu tuttu, sıkıca kavradı. "Böyle yapma, Elif. Ne istediğimi biliyorsun."
Sesi kaba ve talepkârdı.
"Tıpkı senin gençliğin gibi, Elif," diye fısıldadı, sıcak nefesi boynuna değerken. "Hevesli. Eğlenceli."
Sonra yumuşak ama tüyler ürpertici bir sesle ekledi, "Hadi Elif. İyi bir eş ol."
Elif gözlerini sımsıkı kapattı. "Can, lütfen, bu gece olmaz."
Onu görmezden geldi, öfkesi alevlendi. "Beni reddetmeye cüret etme," diye tısladı, ağırlığı üzerine çökerken. "Sen benim malımsın."
Orada öylece yattı, boğazında sessiz bir çığlık sıkışıp kalmıştı.
Ertesi sabah Can, sanki hiçbir şey olmamış gibi Lale'ye krep yapıyordu, yüzünde güller açıyordu. Lale'nin alnını öptü. "Babacığının küçük prensesi."
Elif, içindeki o devasa boşlukla onları izledi.
Birkaç hafta sonra, inatçı bir mide bulantısı başladı. Elif banyoda pozitif bir hamilelik testine bakarken buldu kendini, iki pembe çizgi zalim bir şakaydı.
En son hamile olduğu zamanı, Lale'ye hamile olduğu zamanı hatırladı. Can, bir mankenle Monako'daydı. Doğumu kaçırmış, çiçek göndermişti. Aşk o zaman ölmüştü, yavaş ve acı verici bir ölümle. Bu yeni hayat, nefret ettiği bir adama onu daha da zincirleyen bir çapa gibi hissettiriyordu.
Ama Lale vardı. Ve Kozanoğlu mirası. Kayınvalidesi Berrin Hanım ona her zaman hatırlatırdı: "Bir Kozanoğlu varisi her şeyden önemlidir, Elif. Gerisi teferruattır." Elif düşünmek, akıllı olmak zorundaydı.
Can sık sık geç saatlere kadar dışarıdaydı. "Yönetim kurulu toplantıları," derdi ya da "müşteri yemekleri." Elif gerçeği biliyordu. Bir akşam ona ulaşamadı. Telefonu doğrudan sesli mesaja düşüyordu. Panik, soğuk bir yılan gibi midesine dolandı. Onun için değil, sürdürmek zorunda olduğu bu oyun için.
Kendi arabasıyla yola çıktı, nadir bir bağımsızlık eylemiydi bu. Can'ın arabasını Karaköy'de, son moda bir apartmanın önünde park edilmiş halde buldu. Ceyda'nın binası.
Elif kendi arabasında, caddenin karşısında saatlerce bekledi. Şehrin ışıkları, dökülmemiş gözyaşlarının ardından bulanıklaşıyordu. Sonunda onları gördü, Can ve Ceyda binadan çıkıyorlardı. Can gülüyordu, kolu Ceyda'nın belindeydi. Bir sokak lambasının altında durdular ve Can eğilip Ceyda'yı şefkatle öptü, artık Elif'le paylaşmadığı bir yakınlığı, bir bağı anlatan uzun, yavaş bir öpücüktü bu.
Şoförlü S-Class'a değil, kendi spor arabasına bindiler ve uzaklaştılar. Ceyda, Elif'in olması gereken yerde, Elif'in sahip olması gereken hayatta, yolcu koltuğundaydı.
Elif orada oturdu, motor kapalı, soğuk iliklerine işliyordu. Bebeğin kıpırdadığını hissetti, minicik bir çırpınış. Tuzağının bir hatırlatıcısı.