Annesi Elif Hanım, "Arslanoğlu varisi" için durumu kabullenmem konusunda ısrar etti. Büyükannemin değerli yadigârı safir kolye, hiç düşünülmeden Ceyda'ya verildi. Kaan, bir tekne kazasından sonra Ceyda'yı önceliklendirerek beni boğulmaya terk etti, ardından da yaralı halimle ona kan bağışlamamı istedi. Her ihanet taze bir yaraydı, ama o benden hiçbir şey olmamış gibi davranmamı bekliyordu.
Toplum içindeki aşağılanma bitmek bilmiyordu ve Ceyda'nın bir hayırseverlik galasında ona zarar verdiğimi iddia etmesiyle ve Elif Hanım'ın bana tokat atmasıyla zirveye ulaştı. Tüm hayatım, kimliğim ve insanlığım onların entrikaları tarafından yutulmuştu. Sevdiğim adam beni nasıl bu kadar derinlemesine yok edebilir ve acıma karşı bu kadar kör kalabilirdi?
O anda içimdeki bir şey geri dönülmez bir şekilde paramparça oldu, ama aynı zamanda uyandı. Elif Hanım'ın değerli antika porselen biblosunu parçalayarak onların kontrolüne kesin bir son verdim. Boşanma davası açtım, bir çanta topladım ve ortadan kayboldum; hayatımı, özgürlüğümü geri almaya ve Aslı Aydın'ı yeniden keşfetmeye hazırdım.
Bölüm 1
Aslı "Liv" Aydın, tavandan tabana uzanan pencerenin önünde duruyordu.
İstanbul'un ışıkları ayaklarının altında uzanıyordu.
Bu onların hayatıydı, parıldayan bir panorama.
Kocası, Arslanoğlu Holding'in CEO'su Kaan Arslanoğlu, bu hayatın mimarıydı ve kendisi, gerçek bir mimar olan Aslı, kendi projelerini onun için, onlar için rafa kaldırmıştı.
Şehrin altın çiftiydiler.
Bu imaj, Sapanca'daki bir şirket gezisi sırasında paramparça oldu.
Kaan, Ceyda Vural adında genç bir analistle bulundu.
Durum son derece yakışıksızdı.
Kaan'ın açıklaması pürüzsüzdü, fazla pürüzsüz.
Bir rakibinin ona ilaç verdiğini iddia etti.
Ceyda'nın ise onu daha kötü bir skandaldan "kurtardığını" söyledi.
Aslı'nın kalbi milyonlarca parçaya ayrıldı.
Ona baktı, sevdiği adama, tanıdığını sandığı adama.
Özürleri özenle hazırlanmış, vaatleri görkemliydi.
Ona inanmak istiyordu, inanmaya ihtiyacı vardı.
Bu yüzden onu affetti.
Mükemmel görünümlerindeki çatlak, bir yara bandıyla kapatıldı.
Sapanca olayı kapanmış bir bölüm olmalıydı.
Aslı yoluna devam etmeye, bu kadar şiddetle sarsılan güveni yeniden inşa etmeye çalıştı.
Kaan bir süreliğine daha dikkatli, daha sevgi doluydu.
Sonra, aylar sonra, Ceyda Vural yeniden ortaya çıktı.
Hamileydi.
Kaan'ın baba olduğunu iddia ediyordu, o geceden.
O tek, korkunç geceden.
Her şeyden çok soya değer veren Kaan'ın annesi Elif Arslanoğlu, sevinçten havalara uçuyordu.
Nihayet bir varis geliyordu.
Elif Hanım, Kaan'a acımasızca baskı yaptı.
"Sorumluluk al, Kaan. Arslanoğlu mirası buna bağlı."
Ceyda rolünü mükemmel oynadı.
Kontrolü dışındaki koşullara yakalanmış, savunmasız kurbandı.
Doğru anlarda gözleri yaşlarla doluyordu.
Annesinin talepleri ve Ceyda'nın performansı arasında sıkışıp kalan Kaan, Aslı'ya döndü.
"Bu sadece geçici bir durum, Aslı, yemin ederim."
Ellerini tuttu, gözleri yalvarıyordu.
"Annemi yatıştırmalıyız. Ceyda ve çocuğa cömertçe bakılacak. Sonra ortadan kaybolacaklar. Bizi, hayatımızı etkilemeyecek."
Aslı'nın midesine soğuk bir yumru oturdu.
Bu geçici bir düzenleme değildi.
Bu yeni, kalıcı bir çatlaktı.
Ama ne yapabilirdi ki? Tartışmak mı? Bağırmak mı?
Onu bir kez affetmişti zaten.
Sözleri, yaklaşan fırtınaya karşı dayanıksız bir kalkandı.
Yavaş, isteksiz bir hareketle başını salladı.
"Tamam, Kaan. Anneni yatıştırmak için."
Kelimelerin tadı ağzında kül gibiydi.
O Art Deco safir kolye, bir mücevherden çok daha fazlasıydı.
Aslı'nın büyükannesine aitti, değerli bir yadigâr, tarihinin bir parçasıydı.
İstanbul'daki ünlü bir müzayede evinde satışa çıkıyordu.
Aslı yıllardır ondan bahsetmişti, manevi değeri ölçülemezdi.
Kaan biliyordu. Onun için ne kadar önemli olduğunu biliyordu.
"Onu sana alacağım, Aslı. Söz veriyorum. Bu yapabileceğim en az şey."
Sesi samimi, bakışları sabitti.
Bir an için Aslı'nın içinde küçücük bir umut kıvılcımı parladı.
Belki de bu, gerçekten telafi etme, ona hâlâ en çok değer verdiğini gösterme yoluydu.
Müzayede günü geldi ve geçti.
Aslı göğsünde gergin bir çırpıntıyla bekledi.
Sonra onu gördü.
Kendi boynunda değil, Ceyda Vural'ın boynunda.
Işıl ışıl parlayan ve hamileliğiyle güzelleşen Ceyda, Elif Hanım'ın ısrar ettiği küçük bir aile toplantısında onu sergiliyordu.
Safirler, Ceyda'nın teninde soğuk bir şekilde parlıyordu.
Aslı'nın yüzünden kan çekildiğini hissetti.
Kaan'a döndü, sesi zar zor duyulabilen bir fısıltıydı.
"Kolye. Söz vermiştin."
Kaan rahatsız bir şekilde yerinde kıpırdandı.
"Ceyda biraz duygusal bir çöküntü yaşadı, Aslı. Hamilelik hormonları, bilirsin. Önemli bir destek jestine ihtiyacı vardı. Ona yanında olduğumuzu gösterecek bir şeye."
Gözlerini ondan kaçırdı.
"Bu sadece bir kolye, Aslı. Aşırı hassas davranıyorsun."
Aşırı hassas.
Bu kelime yüzüne inen bir tokat gibiydi.
Büyükannesinin mirası, değerli hatırası, önemsiz bir şey olarak bir kenara atılmıştı.
Acısı geçersiz kılınmıştı.
Bu sadece bir ihlal değildi.
Bu bir kutsala saygısızlıktı.
Umut kıvılcımı söndü, geride tüyler ürpertici bir boşluk bıraktı.
Kaan buydu işte.
Onun için anlamı buydu.