Asya'nın çocukluk arkadaşları Emir ve Can, sadece Ceyda'nın yanında durmakla kalmadı, onu aktif olarak savundular. Asya'nın acısını ve haklı endişelerini sürekli görmezden geldiler. "Bu kadar drama yaratma, Asya," sinir bozucu sloganları haline gelmişti.
Son ihanet, bir kumsaldaki partide yaşandı. Ceyda, ayağı takılmış gibi yaparak elindeki yanan marshmallow'u kasten Asya'nın yüzüne yapıştırdı. Buna rağmen Emir ve Can, yine Ceyda'nın yanına koştular. "Kazaydı! Bizim hatırımız için onu affet!" diye yalvarıyorlardı.
Asya'nın kalbi o an buz kesti. Bu sadece fiziksel bir yanık değildi; bu, onların körlüğünün, mutlak ihanetlerinin yakıcı gerçeğiydi. Her seferinde Ceyda'yı seçmişlerdi. Onların "her zaman"ı, acı ve bencil bir yalandan ibaretti.
O hastane yatağında yatarken, yanığın acısı her şeyi apaçık hatırlatıyordu. Asya kararını verdi. Boğaziçi başvurusunu kapattı, yeni bir sekme açtı ve Yale Üniversitesi başvurusundaki "Gönder" tuşuna tıkladı. Bu sadece bir okul değil, bir kaçıştı. Yeni bir yola çıkıyordu, tek başına ve nihayet özgür.
Bölüm 1
Asya Mertoğlu, laptop ekranındaki Boğaziçi Üniversitesi başvurusuna bakakaldı.
İmleç, "Gönder" tuşunun üzerinde asılı kalmıştı.
Boğaziçi. Hayalleri. Onların hayali.
Onun, Emir'in ve Can'ın.
Midesine bir düğüm oturdu.
Boğaziçi sekmesini kapattı.
Yeni bir sekme açıldı. Yale Üniversitesi.
Parmakları klavyede uçuştu, zaten ezberlemiş olduğu alanları doldurdu.
Bu farklı hissettiriyordu. Doğru.
Ama göğsüne derin bir sızı yerleşti. Henüz resmen kaybedilmemiş ama çoktan gitmiş bir şeyin yasıydı bu.
Farklı bir yol seçiyordu, tek başına.
Masasının üzerinde gümüş çerçeveli küçük bir fotoğraf duruyordu.
İki yıl önceki Boğaziçi Anadolu Lisesi bahar şenliğinde Asya, Emir ve Can, kollarını birbirlerinin omuzlarına atmış, sırıtıyorlardı.
Emir, o saçma sapan devasa köpük parmaklığın içinde bile yakışıklı ve ağırbaşlı duruşuyla şimdiden geleceğin siyasetçisi gibiydi.
Can, her zamanki gibi altın çocuk, basketbol takımının kaptanı, gülümsemesi rahat ve büyüleyiciydi.
Ve o, Asya, ikisinin arasında ışıldıyordu, kendini dünyanın en şanslı kızı gibi hissediyordu.
O gece, stadyum ışıklarının altında, ucuz gazoz ve zafer sarhoşluğuyla bir anlaşma yapmışlardı.
"Boğaziçi'ne birlikte, her zaman," diye ilan etmişti Can.
Emir başını sallamış, ciddi bakışları Asya'nınkilerle buluşmuştu. "Her zaman."
Şimdi ağzında acı bir tat vardı. "Her zaman" kelimesi bir yalan gibiydi.
Bu Yale başvurusu sadece farklı bir okul meselesi değildi.
Bu bir ilandı.
Bir zamanlar onu tanımlayan bağların sessiz, gizli bir koparılışıydı.
Bir çizgi çekiyordu.
"Yapmak zorundayım," diye fısıldadı boş odaya.
Kararlılığı sertleşti. Ona başka seçenek bırakmamışlardı.
"Boğaziçi Efsaneleri" adlı grup sohbeti, eskiden onların özel alanıydı.
Son zamanlarda ise Ceyda Evren hayran kulübü gibiydi.
Emir: Ceyda, bugünkü sosyo-ekonomik etki üzerine yaptığın yorumlar harikaydı!
Can: Kesinlikle! Ceyda, o konuyu bu kadar zarafetle ele aldığın için bir rock yıldızısın.
Asya haftalarca süren mesajları kaydırdı.
Kendi yorumları, şakaları, paylaştığı haberler çoğunlukla sessizlikle ya da üstünkörü bir "beğeni" emojisiyle karşılanıyordu.
Ancak Ceyda'nın en ufak başarısı bile övülüyordu.
Ceyda'nın "dayanıklılığı." Ceyda'nın "taze bakış açısı."
Bu, Asya'yı kendi hayatında bir yabancı gibi hissettiriyordu.
Tarih onur projesi Asya'nın anı olmalıydı.
Tanzimat Dönemi kadınları üzerine sunumu hazırlamak için haftalarca araştırma yapmış, taslak çıkarmıştı.
Sonra gruba yeni katılan Ceyda "yardım etmeyi" teklif etmişti.
"Asya, çok stresli görünüyorsun. Bırak da yükünün bir kısmını alayım," demişti Ceyda, sesi sahte bir tatlılıkla damlıyordu.
Ceyda, Asya'nın slaytlarını yeniden düzenleyerek, kendi "benzersiz" dokunuşunu ekleyerek ve ardından sunumun çoğunu kendisi yaparak "yardım etmişti".
"Ceyda gerçekten öne çıktı," demişti Emir, tarih öğretmenleri Sevda Hanım'a.
"Evet, çok girişken biri," diye eklemişti Can, Ceyda'ya ışıl ışıl bakarak.
Asya öylece durmuş, emeğinin, sesinin silindiğini, baltalandığını hissetmişti.
Geçen hafta Ceyda okula yeni bir ipek fularla gelmişti, zümrüt yeşili, çok güzeldi.
"Ah, bu eski bir şey," diye cıvıldamıştı Ceyda, iltifat aldığında. "Emir dün beni biraz üşümüş görmüş de, benim için almış. Çok düşünceli, değil mi?"
Asya'nın nefesi kesilmişti. Emir, geçen ay Asya'nın doğum günü için benzer bir fulara bakmış, sonra "biraz fazla" olduğunu söyleyerek vazgeçmişti.
Ceyda, zaferinin küçük, ipeksi bir sancağı gibi onu sergiliyordu.
Bu Asya'nın midesini bulandırıyordu.
Selin'in evindeki mezuniyet balosu öncesi parti, asıl dönüm noktasıydı.
Asya, elbisesi için aylarca para biriktirmişti; onu bir prenses gibi hissettiren, omuzları açık, soluk mavi bir tuvalet.
Anneannesinin yadigârı safir kolye, görünümünü tamamlıyordu.
Kendini güzel ve heyecanlı hissediyordu.
Sonra Ceyda içeri girdi.
Asya'nın elbisesini giyiyordu.
Asya'nın anneannesinin kolyesini takıyordu.
Asya'nın kanı dondu.
"Ceyda! Ne yapıyorsun?"
Ceyda şaşırmış gibi yaptı, gözleri masumca irileşti. "Ah, Asya! Çok, çok üzgünüm! Az önce sizin evdeydim, annen seni beklemem için içeri almıştı ve kapının üzerinde asılı gördüm. Sadece bir saniyeliğine denedim, o kadar güzeldi ki, sonra annen senin geç kaldığını ve benim direkt buraya gelmem gerektiğini söyledi... Tamamen unutmuşum hala üzerimde olduğunu! Kolye de o kadar mükemmel uydu ki. Hemen çıkarabilirim!"
Sesi, panik dolu bir özrün şaheseriydi.
Emir ve Can, Ceyda'nın yanına koştular.
"Asya, sakin ol," dedi Emir, sesi sertti. "Belli ki bir yanlış anlaşılma olmuş."
Can, hıçkırmaya başlayan Ceyda'nın omzuna kolunu attı. "Evet, Asya, bu kadar drama yaratma. Ceyda harika görünmüyor mu?"
Hatta Ceyda'ya göz kırpmıştı.
"Pek de anlayışlı davranmıyor, değil mi?" diye fısıldadı Ceyda, Asya'nın duyabileceği kadar yüksek sesle.
"Sadece bir elbise," diye devam etti Emir, sesi sertleşerek. "Bu kadar büyütülecek bir şeyse parasını IBAN'la yollarız. Partinin tadını kaçırma."
İhanet, keskin ve soğuk, Asya'nın içine işledi.
Görmüyorlardı. Ya da görmek istemiyorlardı.
Ceyda'yı seçmişlerdi.
Asya, Yale başvurusuna geri baktı, imleç sabırla yanıp sönüyordu.
Mezuniyet balosu elbisesi olayından, projeden, grup sohbetindeki sürekli görmezden gelinmelerden duyduğu acı, tek bir, inkâr edilemez gerçeğe dönüştü.
Emir ve Can artık onun Emir'i ve Can'ı değildi.
Ya da belki de hiçbir zaman gerçekten olmamışlardı.
Derin bir nefes aldı ve Yale başvurusundaki "Gönder" tuşuna tıkladı.
Üzerine bir teslimiyet hissi çöktü, acı bir kabulleniş.
Ama bunun altında, küçücük bir isyan, bir özgürleşme kıvılcımı vardı.
Onlar kendi seçimlerini yapmışlardı.
Şimdi de o kendisininkini yapmıştı.