Ancak Berrin, bu isyankâr kesikleri ve yasaklı kıyafetleri keşfettiğinde korkunç bir öfke nöbetine girdi. Selin'in yeni hayatını daha başlamadan paramparça etti ve bursunu iptal ettirmekle tehdit etti.
Üniversiteye bırakma günü, herkesin önünde adeta bir çarmıha gerilme törenine dönüştü: Berrin'in, Selin'in "hassas doğası" hakkındaki yapmacık tatlılıktaki beyanları, onu anında şaşkın yaşıtlarının gözünde bir tuhaflık abidesi haline getirerek yalnızlaştırdı.
Berrin'in kontrolü yüzlerce kilometre öteye uzanıyordu: Selin'in zorla kazandığı paraya el koydu, oryantasyon sırasında her hareketini takip etti ve her yerde hazır ve nazır, aşağılayıcı varlığıyla yeni filizlenen her arkadaşlığı zehirledi.
Selin'in titizlikle planladığı kaçış, onu tamamen çaresizlik içinde bırakan, annesinin onu sevilecek bir evlat değil, hükmedilecek bir mülk olarak gördüğü yeni ve daha büyük bir kafese dönüşmüştü.
Nasıl olur da kendi annesi, her fırsatta merhametten bahseden o kadın, kimliğinin her zerresini sistematik olarak yok edebilir, onu finansal bağımlılık ve kamusal aşağılama ile tuzağa düşürebilirdi?
Berrin, zedelenen imajını kurtarmak için çaresiz bir hamleyle, Selin'in "isyanını" ülkenin kötü şöhretli realite şovu "Aile Terapisi"nde ifşa etmeyi planladığında...
Selin fırsatını yakalamıştı: Berrin'in kurban rolünü oynamayacaktı; kameraları annesine çevirecek, yılların duygusal istismarını ifşa etmeye ve Berrin'in özenle inşa ettiği sahte cepheyi ulusal televizyonda canlı yayında yerle bir etmeye hazırlanacaktı.
Bölüm 1
Selin son valizi de kapatırken içini bir heyecan dalgası kapladı.
Yarın, yaşadığı küçük Anadolu kasabasından üç saat uzaklıktaki Ege Üniversitesi'ne gidiyordu.
Annesi Berrin'den üç saat uzağa.
Özgürlük o kadar yakındı ki, tadını neredeyse alabiliyordu; sıcak bir yaz gününde içilen buz gibi bir limonata gibiydi.
Gözü yatağının altında gizlediği küçük spor çantasına takıldı.
İçinde bir kot pantolon, birkaç rock grubu tişörtü ve biriktirdiği harçlıklarıyla aldığı bir çift spor ayakkabı vardı.
Normal kıyafetler.
Normal bir üniversite hayatı için.
Eli istemsizce ensesindeki sıkı, gergin topuza gitti.
Berrin, tıpkı Selin'i geçmiş bir yüzyıldan fırlamış gibi gösteren o uzun, şekilsiz elbiselerde ısrar ettiği gibi, bu topuzda da ısrar ediyordu.
"Allah'ın bir kulu olan genç bir hanımefendi, kendini mütevazı ve zarif bir şekilde sunmalıdır Selin," derdi Berrin, sesi pürüzsüz ama çelik gibi bir tını taşırdı.
Selin bunun Allah ile bir ilgisi olmadığını biliyordu.
Bu, Berrin'in sosyal statü atlamak için kullandığı bir grup kadından oluşan cemaat grubu "Huzur Melekleri"ne yansıttığı imajla ilgiliydi.
Aileleri aslında o kadar da dindar sayılmazdı.
Bu bir performanstı ve Selin de kilit bir sahne malzemesiydi.
Tam burs, Selin'in çıkış biletiydi.
Bu şans için o kadar çok çalışmış, o kadar çok şeye katlanmıştı ki.
Bu gece, küçük bir isyan eylemi planlıyordu.
Saçını kesecekti.
Çok radikal bir şey değil, sadece kampüse adımını atmadan önce kendini kendisi gibi hissetmeye yetecek kadar.
Annesi bir cemaat toplantısındaydı, "özel bir dua gecesi."
Mükemmel zamanlama.
Selin sakladığı makası çıkardı.
Kalbi gümbür gümbür atıyordu.
Bu saçtan daha fazlasıydı; bir manifestoydu.
Uzun, koyu renk saçlarını omuzlarına dökülmesine izin verdi; kendi odasında bile nadiren yaşadığı bir özgürlük anıydı.
Derin bir nefes aldı ve ilk kesiği attı.
Sonra bir tane daha.
Düzensizdi, acemiceydi ama özgürleştirici hissettiriyordu.
Tam diğer tarafa başlarken ön kapının açıldığını duydu.
Berrin erken gelmişti.
Selin'i bir panik dalgası esir aldı.
Makası ve dökülen saçları saklamak için çabaladı ama çok geçti.
Berrin kapının pervazında duruyordu; genellikle hesapçı bir şekilde kısılan gözleri önce teatral bir şokla büyüdü, sonra hiddetle sertleşti.
"Sen. Ne. Yapıyorsun?" Berrin'in sesi alçak bir tıslamaydı.
Odaya doğru ilerledi, bakışları Selin'in, yerdeki makasın ve düzensiz saç tutamlarının üzerinde gezindi.
Sonra gözleri yatağın altından ucu görünen spor çantasına takıldı.
Hızlı, şiddetli bir hareketle çantayı çekip çıkardı.
İçindekiler yere döküldü.
Kot pantolon. Tişörtler. Spor ayakkabılar.
Berrin'in yüzü iğrenç bir şekilde kasıldı.
"Demek planın bu, ha? Beni rezil etmek? Özgür olduğunu sandığın an sana öğrettiğim her şeyi bir kenara atmak?"
"Anne, bunlar sadece üniversite için birkaç kıyafet," diye yalvardı Selin, sesi titriyordu. "Herkes böyle şeyler giyiyor."
"Ne giyeceğine ben karar veririm," diye tersledi Berrin. "Kim olduğuna ben karar veririm."
Kot pantolonu kaptı, parmak boğumları bembeyaz kesilmişti.
Cırt.
Ses Selin'in içini parçaladı.
Berrin ardından tişörtleri yırttı, nefesi kesik kesik geliyordu.
Spor ayakkabıları duvara fırlattı, sertçe.
"Bursunla çok akıllı olduğunu sanıyorsun," diye tısladı Berrin, yüzü Selin'inkine çok yakındı. "Benden kaçabileceğini mi sanıyorsun?"
Selin gözyaşlarının biriktiğini hissetti, sıcak ve öfkeli. "Beni sonsuza kadar kontrol edemezsin!"
Berrin çirkin, kulak tırmalayan bir kahkaha attı.
"Ah, edemem mi? O üniversiteye saygın bir genç hanımefendi gibi gideceksin. Sana ne söylersem onu giyeceksin. Saçını olması gerektiği gibi tutacaksın."
Selin'in kolunu yakaladı, parmakları etine battı.
"Ve eğer o yolculukta bana itaatsizlik etmeyi aklından bile geçirirsen, beni herhangi birinin önünde utandırırsan, o üniversiteyi ararım. Ne kadar yalancı, isyankâr bir kız olduğunu onlara bir bir anlatırım. O bursu nasıl geri aldıklarını görürsün, aklın şaşar."
Selin ona bakakaldı, içindeki mücadele ruhu sönüp yerini iliklerine işleyen bir dehşete bıraktı.
Berrin ciddiydi.
Selin'in tek şansını mahvedecekti.
"Şimdi," dedi Berrin, sesi buz gibi sükunetine geri dönmüştü. "Saçında yarattığın bu... rezaleti düzelteyim. Sonra da düzgünce eşyalarını toplayacaksın."
Selin, Berrin nefret ettiği topuzu tekrar yaparken uyuşmuş bir halde oturdu; annesi saçını o kadar sıkı çekiyordu ki saç derisi acıyordu.
Az önce hissettiği umut, annesinin iradesinin ağırlığı altında ezilip gitmişti.
Yansıması, bir tarafı yamuk, gizli bir saç kesimiyle, bir kez daha tuzağa düşmüş, solgun, yenilmiş bir kızı gösteriyordu.
Bir zamanlar kafes olan o küçük Anadolu kasabası, şimdi annesinin onu asla gerçekten terk etmesine izin vermeyeceği bir kale gibi hissettiriyordu.
Üniversite yeni bir başlangıç olmalıydı.
Berrin ise bu başlangıcın aynı eski zincirlerle başlamasını sağlıyordu.