Üzüntü ve şaşkınlık beni sardı. Raporu çantama tıkıştırıp hastaneden ayrıldım.
Hastane binasının dışında park halinde duran parlak siyah bir Maybach vardı. Pencere kısmen açıktı. Sürücü koltuğunda oturan adamın yakışıklı ve soğuk yüzü herkesin gözü önündeydi.
Her zamanki gibi bu adam çekiciliğiyle dikkat çekiyordu. Bazı kadınlar, yaşlısı genci, işleriyle uğraşırken ona bayılıyorlardı.
Bu adam, hamileliğimden sorumlu olan Elliott Crawford'dan başkası değildi. Zengin ve yakışıklıydı. Eğer onun ne kadar çekici olduğunu en iyi bilen biri varsa o da benim. Yıllar sonra bu sahneye alışmıştım. Bana göz kırpan kadınlara göz yumarak yolcu koltuğuna oturdum.
Gözlerini kapatarak dinlenen Elliott hafifçe kaşlarını çattı. Gözlerini açmadan kısık bir sesle sordu: "Bitirdin mi?"
"Evet." Başımı sallayıp hastane müdürünün imzaladığı sözleşmeyi uzattım. "Bay Kershaw selamlarını gönderdi."
Başlangıçta sözleşmeyi imzalamak için tek başıma buraya gelmem planlanmıştı. Ama yolda Elliott'la karşılaştım. Şaşkınlığımla, benden izin almadan beni arabasına aldı.
"Bu projeden artık sen sorumlusun." Elliott pek konuşkan bir adam değildi. Ama her konuştuğunda sözleri otoriterdi, tartışmaya veya öneriye yer bırakmıyordu. Sözleşmeyi almaya hiç niyeti yokmuş gibi motoru çalıştırdı.
Başımı beceriksizce salladım ve elimi geri çektim.
Elliott'la birlikte olduğumda sloganım sessizlikti. Buna alışmam Herkülvari bir çaba gerektirmişti. Zamanla onun yanında çalıştıkça çok itaatkar oldum.
Elliott villaya geri dönmedi. Bunun yerine şehir merkezine doğru sürdü. Artık akşam olmuştu. Beni nereye götürüyordu? Merak ediyordum ama ona soru sormaya cesaret edemedim. Her zaman olduğu gibi, sıra dışı bir şey yaptığında da sessiz kaldım.
Çantamda bulunan gebelik testi sonucuna aklıma gelince, karnımda bir kayanın oturduğunu hissettim. Ona bu haberi nasıl vereceğimi bilemedim. Ona şöyle bir göz attım ve soğuk gözlerinin yola dikilmiş olduğunu gördüm.
"Elliott..." Çantamı tutan ellerim terlemeye başlayınca sonunda sessizliği bozdum. Başımda ter damlaları belirdi ve sırtımdan aşağı doğru inmeye başladı.
"Dökül!" Elliott soğuk bir şekilde emretti, söyleyecek bir şeyim olduğunu hissetmişti.
Onun bu şekilde olması hiç de şaşırtıcı değildi. Bana hep böyle davranmıştı. İlk tanıştığımızda beni üzse de zamanla alıştım. Derin bir nefes aldım ve mırıldandım: "Ben..." Söylemek istediğim sözler basitti.
Sadece üç kelimeydi. Ancak telefonu birdenbire çaldı ve ben susup kıpırdanmaya devam ettim.
"Ne haber Olivia?"
Bazı insanlar hayatları boyunca sadece bir kişiyi sevebilme kapasitesine sahiptir. Bu özel insana tüm sevgilerini verirken, diğer herkese çöp gibi davrandılar.
Elliott da bu kişilerden biriydi. Onun şefkati sadece Olivia Tucker'a yönelikti. Bunu onunla konuşma biçiminden anlayabiliyordum.
Olivia'nın Elliott'a ne dediğini bilmiyordum ama o aniden frene bastı ve rahatlatıcı bir şekilde "Ağlama, tamam mı?" dedi. Yakında orada olacağım. Evde kal ve beni bekle."
Aramayı bitirdiği anda sanki bir düğmeye basmış gibi yüzü soğuk ve sert bir hal aldı. Bana baktı ve "İn aşağı!" dedi.
Hiçbir pazarlığa kapalı bir emirdi bu.
Beni yol kenarında bırakması ilk kez olmuyordu. Başımı salladım, bütün kelimeleri yuttum ve o tekrarlamadan oradan uzaklaştım.
Elliott'la evliliğim bir kazaydı ve aynı zamanda bir kaderdi, ama bunun aşkla hiçbir ilgisi yoktu. Elliott'un sevdiği kadın Olivia'ydı. Ben sadece onun aşkının önünde duran bir kadındım; fırsatını bulduğunda bir an önce atmak için can attığı biriydim.
İki yıl önce Elliott'un büyükbabası Lorenzo Crawford miyokard enfarktüsü geçirdi. Hasta yatağında yatarken torununa benimle evlenmesini emretti. Elliott istemedi. Ancak başka seçeneği yoktu. Evliliğimiz ilk günden itibaren cehennem gibiydi. Bana sanki yokmuşum gibi davrandı. Lorenzo artık vefat ettiğine göre, benden boşanmak için sabırsızlanıyordu.
Villaya döndüğümde hava kararmıştı. Bu büyük ve boş ev bana her zaman ürperti verirdi. Korku filmlerinde gösterilen perili evlerden biri olduğunu düşünmeden edemedim. Hiç iştahım yoktu. Belki de hamilelikten kaynaklanıyordu. Ben sadece duş alıp yattım.
Tam uyuyakalmak üzereyken ön bahçeye park edilen bir arabanın belli belirsiz sesini duydum.
Elliott geri mi döndü?
Sevdiği Olivia'nın yanında gece kalmıyor muydu?