şli bir rü
emşiresi bana yardım etti. Üzerime bol gelen atılmış bir hemşire forması buldu ve ben
tkisi yaptı. Her ses büyütülmüştü—uzak bir siren sesi, ıslak asfaltta lastiklerin tıslaması, kendi kalbimin çılgınca atışı. Pirinç ana
llerim o kadar titriyordu ki, giriş fişine adımı zorlukla imzalayabildim. Sıkılmış gözlü David adında genç bir memur fark etmem
eştirilmiş, koyu kırmızı balmumuyla mühürlenmiş tek, kalın bir parşömen
şımıyla beceriksizleşen
kti, anlaşılması zor resmi bir hukuki dildi. Ama keskin, mod
ım, Elar
sim. Nefesimi
n Ka
ojik derecede münzevi CEO'su. İstanbul'un seçkinler dünyasında bir hayaletti, imparatorluğu Mert'in miras almak
r gibi sağlam, yasal olarak bağlayı
lanmış bir evlilik sözleşmesiydi. Başka bir çağdan kalma bir yadigardı, iki güçlü aileyi birleştirmeyi am
bir sözleşme.* Bunun cüretkarlığı, ortaçağdan kalma tuhaflığı baş döndürücüy
rt, aşındırıcı geliyordu. Şehir uyanıyordu, sokaklar normal hayatları, normal sorunları olan insanlarla dolu
man onlar
a çalışıyorlardı, ama odakları çok keskindi, duruşları çok yırtıcıydı. Biri kulağına bir telefon gö
ele geçirdi. Bacaklarım beynim komut v
ırdıyordu. İnsanları iterek geçtim, öfkeli bağırışlarını görmezden geldim. H
ları ilk yerdi. Bir otel için kimlik ve kredi kartı gerekiyordu, iki
tı. Omzumun üzerinden bir bakış attım. Şimdi daha yakındılar, ko
paniğimin kenarlarını tırmalamaya başladı. Beni yakalayacaklardı. Beni geri sürükleyeceklerdi ve
onu
arçası gibi yükselen, güç ve hırsın bir
nbul'da Mert'in kolayca dokunamayacağı tek yerdi. Ejderhanın
rlayan cam ve çelik girişe doğru koştum. Arkamd
yükselen, üç katlı tavanı yansıtıyordu. Alanın merkezine bronz ve çelikten yapılmış devasa, soyut bir heykel hakimdi. Hava para kokuyordu, temiz ve ster
ğınık saçlarım, panik içindeki nefesim—tüm bunlar
lisi hemen yolumu kesmek için hareket e
rmem gerek," diye s
"Eminim öyledir. Siz ve diğer he
kapıdaydı, başka bir görevli tarafından anlı
am, ilkel bir
N KAR
er kafa döndü. Her konuşma durdu. Ardın
nin yüzü sertleşti. "İ
rayarak. Kalın parşömeni sallayarak havaya kaldırdım. "
trafımdaki yüzlerde acıma ve inançsızlığı görebiliyor
a, bir
Atriumun uzak ucundaki büyük, yüzen merdivenin ya
yukarı doğru
adar mükemmel kesilmiş bir takım elbise giyiyordu ki ikinci bir deri gibi görünüyordu. Bu mesafeden bile, ondan yay
ikleri, güçlü bir çene ve koyu renk saçlar. Ama beni esir alan gözleriydi. Şaşırtıcı, buz gibi griydiler ve atriumun karşısından beni
inde tutan adam. Ve buz gibi bakışların
GOOGLE PLAY