ın Bakı
bir güçtü. Her içgüdüm itaat etmemi, kadehi kaldırıp içmemi haykırıyordu.
"Yavru... şifacılar şarabın yavrunun sağlığı
ke parıltısı gördüm. Yavrunun sağlığını umursamıyordu ama tüm sürün
mel bir maskesiydi. "Ah, Kağan, bu kadar sert olma," diye mırıldand
a bir kadeh koydu, bu berrak, saf
rdu. "Bunun yerine bunu iç. Sade dağ pınarı suyu. Suyl
lar kötüleşiyordu, beni dizlerimin üzerine çöktürmekle tehdit eden amansız, yırtıcı
iye mırıldandım ve suyu
ğal olmayan bir sıcaklık filizlendi, damarlarımda bir orman yangını gibi yayıldı. Uzuv
yakaladı, kolları etrafıma sarıldı. Elleri hemen gezinmeye başladı, parmakları
dı?" diye geveledim
opraklarından küçük bir şey," dedi, sesi kötülükle damlıyordu. "Ona Kukla İksiri diyorlar. İnsan
min son zerresini odakladım, hala, ne kadar lekelenmiş olursa olsun
esim çaresiz, dehşet dolu bir çığlıktı. "Ya
bağlantı. Beni duydu. Ama sonra yüzü soğuk, granit bir mas
duygusuzdu. "Küçük piçe zarar verme.
oruma kanalı olması gereken Ruh Eşi bağı,
elini ödeyeceksin," diye boğularak konuştum, kelimeler zar zor d
e hareket etti. Büyük salonun ortasında, beni ezenl
avayı doldurdu. Görüşüm bulanıklaştı, me
m son şey, Serra'nın kadehini bir ş
asında yakıcı, kör edici bir acı ve rahmimde daha derin, oyuk b
nız
an bir gölün iç
GOOGLE PLAY