Evlilik başvuru formunu yırttım.
Daha sonra Ceyda, sarhoş bir Can'ı daireme getirdi, Can'ın ince alayları benim yerimi onaylıyordu.
Sonra fısıldadı: "Ceyda." En büyük hakaret.
Onun soğuk, kayıtsız "Hapı al" sözü, ilişkimizin alınıp verilen bir şeyden ibaret olduğu gerçeğini pekiştirdi.
Ben bir emanetçiydim. Derin aşkım karşılıksızdı, ilişkimiz ihmal ve manipülasyonla dolu acımasız bir şakaydı.
Beni asla gerçekten görmeyen bir aşka neden tutunmuştum?
Ama gözyaşlarım buz gibi bir öfkeye dönüştü.
Düğün iznimi iptal ettim, Londra'daki kıdemli analist pozisyonuna başvurdum.
"Emanetçi" etiketini üzerimden atacak ve kendi şartlarımla, yepyeni, güçlü bir başlangıç yapacaktım.
Bölüm 1
Herkes biliyordu.
Arkadaşlarımız, Can'ın meslektaşları, hatta muhtemelen en sevdiğimiz kahvecideki barista bile.
Eda Çelen, yani ben, sadece Dr. Can Vural'ın yerini ısıtıyordum.
O, Boğaziçi Üniversitesi'nde parlak bir astrofizik profesörüydü.
Ben, İstanbul'daki Yıldız Danışmanlık'ta bir finans analistiydim.
Çıkıyorduk.
Ama onun büyük aşkı, Ceyda Demir, benim eski en iyi arkadaşım, Londra'daydı.
Prestijli bir araştırma bursu kazanmıştı.
Can'ı seviyordum, hem de çok derin.
Ama yorulmuştum.
Ceyda döndüğü an ayrılığın geleceğini biliyordum.
Bu, dile getirilmeyen bir anlaşmaydı, geri sayan bir saat.
Bu üçüncüydü.
Can'ın beni Beşiktaş Evlendirme Dairesi'nde üçüncü kez ekmesiydi.
Evlilik cüzdanı için başvuru yapacaktık.
Telefonum titredi.
Bir Instagram hikayesi.
Ortak arkadaşlar.
Ceyda için sürpriz bir "hoş geldin" partisi.
Can oradaydı, gülümsüyordu.
Kalbim paramparça oldu.
Sürprizle değil, donuk, nihai bir sızıyla.
Çantamdan evlilik başvuru formunu çıkardım.
Kağıt dayanıksız geliyordu.
Küçük parçalara ayırdım.
Her yırtık bir kurtuluş sesiydi.
Can'a olan aşkım, karar verdim, bitmişti.
Bitmek zorundaydı.
Bildirim ekranıma düştü.
Ceyda Demir İstanbul'a dönmüştü.
Can onun partisindeydi.
Benimle değil.
Evlilik başvurumuzu yapmıyordu.
Başvuru formunun parçaları, Evlendirme Dairesi'nin merdivenlerinin yanındaki çöp kutusunda yatıyordu.
Benden başka kimsenin görmediği, aleni bir aşağılanma.
İkili bir ihanet.
Onunki ve Ceyda'nınki, henüz adını koyamadığım bir şekilde.
Kendimi işe verdim.
Zirve Holding birleşmesi yüksek riskliydi.
İyi bir dikkat dağıtıcıydı.
Rakamlar yalan söylemezdi.
Rakamların Londra'da gizli aşkları olmazdı.
Yıldız Danışmanlık'taki ofisim sığınağım oldu.
Geç saatlere kadar çalıştım, kahve ve buz gibi bir öfkeyle beslendim.
Bu benim kaçışımdı, profesyonel kalkanım.
Sonra Ceyda aradı.
Sesi yapmacık bir şekilde tatlıydı, dostluk taslıyordu.
"Eda'cım, canım, Can'ı sana getirebilir miyim? Biraz fazla kaçırdı da."
Reddedemeden, dairemin kapısındaydılar.
Ceyda, ışıl ışıl parlıyordu ve Can, ona ağır bir şekilde yaslanıyordu.
Onu kanepeme yönlendirdi.
"Hâlâ eskiden gittiğimiz o eski grubu seviyor, değil mi?" dedi Ceyda, dudaklarında kurnaz bir gülümseme belirirken.
Her sabah ona yaptığım, en sevdiği çaydan bahsetti.
Sadece onun ve benim, hepimizin arkadaş olduğu o geçmişten bileceğimiz şeyler.
Can'ın beni seçebileceğini düşündüğüm bir geçmiş.
Alayları inceydi, bana yerimi hatırlatmak için tasarlanmıştı.
Emanetçiyi.
Yemi yutmadım.
"Artık o senin sorunun, Ceyda," demek istedim.
Ama sadece başımı salladım.
Onun tüm tercihlerini biliyordum.
Onları yaşamıştım.
O, dönüşünü, hak iddiasını ortaya koyuyordu.
Kendi oturma odamda güç dinamikleri değişti.
Kendimi küçük hissettim.
Daha sonra, Ceyda muzaffer bir küçük el sallamayla ayrıldıktan sonra, Can kımıldandı.
Hâlâ sarhoştu.
Beni kendine çekti.
Ham ve karmaşık bir yakınlık anı.
Sonra fısıldadı.
"Ceyda."
Bana Ceyda dedi.
En büyük hakaret.
Zaten parçalara ayrılmış olan kalbim daha da çatladı.
Her şeyi doğruluyordu.
Onun gerçek sevgisi her zaman ondaydı.
Bilinçsiz halinde bile, ben sadece bir vekildim.