Bir yıl önce dedesi ağır bir hastalığa yakalandığında olmuştu her şey.
O sırada yurtdışında bulunan Aylin, hemen eve dönmüştü. Dedesi, onu kısa süre içinde evlenmiş görmek istediğini o zaman dile getirmişti.
Aylin aslında hayır demek istemişti. Ama kendisini yetimhaneden alıp büyüten, bugün olduğu kişi olmasını sağlayan dedesini hayal kırıklığına uğratmaya gönlü el vermemişti.
Ve böylece, hiç tanımadığı, dedesinin seçtiği adamla evlenmişti.
Düğün gününde damat bile yoktu. Evlilik kaydını başkası halletmişti.
Kocasını hiç tanımıyordu. Bildikleri sadece adının ne olduğu ve iş insanı olduğuydu.
Bugüne kadar Aylin, yaptığı fedakârlığın doğru bir karar olup olmadığından emin olamamıştı. Sözde kocası, ona seveceği tek bir şey bile sunmamıştı.
Saatine yüzüncü kez bakıyormuş gibi hissetti. Üstelik on dakika daha geçmişti.
Aylin bıkkın bir şekilde iç çekti. Tam dedesini aramak için telefonunu çıkarıyordu ki, kulaklarını sağır edecek kadar keskin bir fren sesi duyuldu.
Gümüş rengi bir Aston Martin önünde kayarak durdu. Sürücü koltuğunun camı açıldı.
Aylin bir adım geri çekildi. Tanıdık bir yüz görünce ağzından şu sözler döküldü:"Senin burada ne işin var?"
Direksiyon başındaki kişi, asla görmeyi beklemediği biri, kuzeni Yasemin Acar'dı.
"Ah! Bu beni üzdü!" Yasemin gerçekten üzülmüş gibi göğsünü tuttu. Arabadan inince dudaklarını büzdü. "Senin dönüşün çok önemliydi. Uzun zamandır görüşmüyorduk. Kuzenin olarak seni almaya gelmeden duramadım. Ama bana çok kötü davranıyorsun. Haksızlık bu!"
Aylin, onun kötü oyunculuğuna ne şaşırdı ne de kandı.
Gözlerini devirdi, dişlerini sıktı, konuşmamayı tercih etti.
"Bin arabaya, Aylin. Mutlaka yorgun ve açsındır. Seni yemeğe götüreyim." Yasemin bir eliyle bavulunu aldı, diğer eliyle omzundan tutup arabaya yönlendirdi.
"Bekle! Seninle gelemem." Aylin onu durdurdu.
"Neden?" Yasemin durdu. Aniden aklına bir şey geldiğinde alaycı bir şekilde güldü. "Kocan yüzünden mi? Onu beklemek mi istiyorsun hala?"
Aylin tek kelime etmedi, ama bakışı her şeyi anlatıyordu.
Yasemin alaycı bir şekilde güldü. "Artık onu bekleme. Size evlendiğinizden beri hiç ulaşmadığını hatırlatmama gerek var mı? Bu sana yeterince şey söylemiyor mu?"
Aylin kelimelerle ifade edemedi.
"Eğer seni almaya gelmek isteseydi, benden önce burada olurdu. Varlığını bir yıl boyunca görmezden gelen bir adama nasıl güvenebilirsin?" Yasemin daha alaycı bir tonda ekledi.
Aylin savunmacı bir şekilde karşılık verdi, "Ama Dede, Mustafa'nın beni almaya geleceğini söyledi."
Mustafa'nın dedesine verdiği söz yüzünden sözünü tutacağını düşünüyordu.
Yasemin kaşlarını çatarak çaresizce iç çekti. "Onu beklemekte ısrar ediyorsan bile güneşin altında dikilmek zorunda değilsin. Arabaya bin. Dışarısı sıcak."
İkisi tartışırken, kalabalığın arasından uzun boylu bir adam onlara doğru yaklaşıyordu.
Kaan Demir telefonda konuşuyordu. "Zaten havaalanındayım. İlacını şimdi iç."
Karşı taraftan yumuşak bir kadın sesi duyuldu: "Hatırla, Simay bugün kırmızı elbise giyiyor. Uzun kıvırcık saçları var. Ayrıca valizi siyah..."
"Onu zaten gördüm, Babaanne. Artık endişelenmeyi bırakabilir misin?" Kaan'ın gözleri birkaç metre ötede duran ikiliye sabitlenmişti. Kaşlarını çattı.
Büyükannesinin tarif ettiği kadına tıpatıp uyan bir kadın vardı: bavulunun rengine kadar.
Ama az önce başka bir adamın arabasına binmişti, adam da kapısını açmıştı.
Kaan'ın tonu aniden soğudu. "Görüşürüz, Babaanne. Sonra konuşuruz."
Kaan'ın yüzü karardı. Yüzü kararırken, gözlerinde soğuk bir parıltı belirdi.
Telefonu cebine koydu, arkasını dönüp uzaklaştı.
Arabasına döndüğünde, Kaan direksiyonu sıkıca kavradı ve spor arabasındaki iki kişiyi izledi.
Adam kadına bir şişe su uzattı. Kadın içerken, saçlarını sevgiyle düzeltti. Kaan onun yüzünü görememişti ama artık bunun bir önemi yoktu.
İçinde öfke kaynıyordu.
Birden kendi kendine acı acı güldü.
Aslında buna neden şaşırıyordu ki? Bunu çoktan anlaması gerekirdi.
Sözde karısı, evlilikten sonra bir yıl boyunca şehirden uzak kalmıştı. Ne yüz yüze tanışmışlar, ne de telefonda birbirlerini tanımışlardı. Onun kendine bir sevgili bulması gayet anlaşılırdı.
Kaan dudaklarını sıkıca kapattı. Telefonunu çıkardı ve bir mesaj yazdı.
Gönder tuşuna basar basmaz arabasını çalıştırıp yüksek hızla uzaklaştı.
————
Öğleden sonra, Aylin basit ve zarif açık renk bir iş takım elbisesi giydi ve Bereket Grubu'na gitti.
Bereket Grubu, Bulutşehir'deki önde gelen şirketlerden biriydi. Çalışanların tamamı şehirde saygın ve seçkin kişilerden oluşuyordu.
Aylin, grubun genel merkezinin bulunduğu görkemli binaya adım attı. Mükemmel özgeçmişi sayesinde, CEO Kaan'ın kıdemli özel halkla ilişkiler uzmanı olarak işe alınmıştı.
Halkla ilişkiler departmanı müdürü Simay Çelik, Aylin'i Kaan ile tanışmaya götürdü.
Aylin farkında olmadan, çalışacağı adam aslında kocası Mustafa idi.
Kaan insanlara hiç güvenmezdi. Evlilik kaydında kendi gerçek adını kullanmıştı. Onun gerçek adını bilen yalnızca en yakınındakilerdi: Mustafa Demir.