Adam hiçbir şey söylemedi. Kadının belini kavrayıp daha sert hareket etti. Kadın, adamın adını haykırarak inledi.
Şafak Yılmaz kapının önünde duruyordu, odadaki her şeyi dinliyordu. Yorgun gözleri, duyduklarını anladığı anda buz gibi kesildi.
Az önce hastaneden dönmüştü.
Şafak'ı çocukluğundan beri büyüten Hanne, üç ay önce ileri derecede karaciğer sirozu teşhisi almıştı. Kadının acilen karaciğer nakline ihtiyacı vardı. Şafak, tedavi masraflarını karşılamak için para toplamaya çalışıyordu.
Üstelik tüm bunların üstüne, kız kardeşi erkek arkadaşına yanaşmıştı. Şafağın hayatı adeta paramparça oluyordu.
"Duymadın mı beni? Bu gece kararını söyleyeceksin. Ya o, ya ben. Seçim senin." Jale Yılmaz, Ufuk Korkmaz'ın göğsüne çaresizce vurdu, cevabını duymak için sabırsızdı.
Şafak kapıyı tekmeleyerek açtı ve çifte bakışlarını dikti. "Sana zahmetten kurtarayım. O sadece bir adam. İstersen senin olsun."
Şafak umursamaz bir tonla konuşsa da kalbi kırılıyordu; sevgilisinin kız kardeşiyle aldattığını görmek canını acıtıyordu.
Ufuk, Şafak'ın üniversite sınıf arkadaşıydı. Varlıklı bir aileden gelen yakışıklı biriydi. Şafak'ın peşinden üç yıl koşmuştu.
Mezuniyetlerinden hemen önce ona bir kez daha aşkını ilan etmişti.
Bu olay, üniversitenin spor sahasında, kalabalığın önünde gerçekleşmişti. Neredeyse tüm öğrenciler o romantik anlara şahit olmuştu. Kalabalık tezahürat yapmıştı ve Şafak sonunda sevgilisi olmayı kabul etmişti.
Aldatılmanın yarattığı acı içini kavuruyordu Önündeki iki kişiye bakarken, Şafak ellerini yumruk yaptı, tırnakları etine battı.
Ufuk, Jale'yi aceleyle itti, pantolonunu giydi ve yataktan kalktı.
Jale neredeyse yere düşüyordu. Şafak'ın sözleri onun öfkesini körükledi.
Çünkü Ufuk gibi zengin ve yakışıklı bir adamla birlikte olabilmek için çok uğraşmıştı.
Şafak ise hiçbir şey yapmadan onun kalbini kazanmıştı, bu da Jale'yi öfkelendiriyordu.
Sonuçta Şafak sadece bir evlatlıktı.
"Ne saçmalıyorsun sen? Sanki sen Ufuk'u terk etmişsin gibi konuşuyorsun. Seni Ufuk terk etti, aptal!" Jale, battaniyeyi vücuduna daha yakın çekerek alay etti. Sonra Ufuk'a bakarak sordu, "Ufuk, az önce bana ne söyledin? Şafak'a da söyle!"
Ufuk, Jale ile tamamen bir anlık zaafla birlikte olmuştu. Kadın onu baştan çıkarmıştı ve kendine hâkim olamamıştı.
Diz çöktü ve Şafak'ın bileğini yakaladı. "Şafak, lütfen beni affet. Ne yaptığımı bilmiyordum."
Gözleri yaşla dolmasına rağmen, Şafak ona tiksintiyle baktı. Şafak bir şeye karar verdi mi, onu kimse vazgeçiremezdi.
Elini Ufuk'un elinden çekti. "Üzgünüm, Ufuk. Jale'nin bulaştığı hiçbir şeyi istemiyorum. Siz birbirinize çok yakışıyorsunuz. Ayrılalım."
Jale şaşkına döndü. Ufuk çöküşün eşiğindeydi ama Şafak'ın yüzünde en ufak bir üzüntü belirtisi yoktu. Çünkü istediğini elde edememişti.
Şafağın onlarla konuşacak hâli yoktu. Jale çocukluklarından beri Şafak ile sürekli rekabet halindeydi ve Şafak'a ait olan ne varsa almaktan zevk alıyordu. Şafak'ın oyuncaklarını elinden alırdı. Şimdi büyümüşlerdi ve erkek arkadaşını da elinden almıştı.
Şafak buna alışmıştı. Şimdi sadece Hanne'nin tıbbi masrafları için endişeleniyordu.
Tam kapıdan çıkmak üzereyken koridordan gelen ayak seslerini duydu.
"Gece geç oldu. Bu gürültü de neyin nesi?"
Şafak'ın evlatlık ebeveynleri olan Bora Yılmaz ve Fidan Yılmaz, kargaşayı duyduktan sonra aceleyle geldiler.
Bora önce odaya girdi. Kızını yatağın üstünde, sadece yorgana sarılmış şekilde gördüğünde gözleri dehşetle açıldı. "Ne yapıyorsun sen? Yakında evleneceksin. Başka bir adamla ne işin var senin?" diye bağırdı.
Jale kendini kucakladı ve kan çanağına dönmüş gözlerle Bora'ya baktı. Öfkesini bastırmak için dişlerini sıktı.
Demir Ailesi ve Yılmaz Ailesi, çocukları büyüdüğünde evlendirmek üzere bir anlaşma yapmışlardı. Nişanlısı, gayrimeşru bir çocuktu ve Demir Ailesi onu uzun zaman önce evden kovmuştu. Parasız, düzgün bir işi olmayan, aylak biriydi. Sadece boş boş zamanını harcayan biriydi. Jale onunla evlenmek istemiyordu.
Kendini çok daha iyilerine layık görüyordu.
"Hamileyim!" Jale, Ufuk'u işaret ederek söyledi. "Onun çocuğuna hamileyim. Bu yüzden başka biriyle evlenemem. O düğünü iptal etseniz iyi olur."
Ufuk şaşkına döndü. Jale ile sadece birkaç kez yatmıştı. Nasıl hamile kalmış olabilirdi?
"Ne saçmalıyorsun! Demir Ailesi'ne kesinlikle evleneceksin!" Bora öfkeyle köpürdü. Jale'yi aptalca davrandığı için tokatlamak istiyordu.
Sonuçta bu düğün onun itibarıyla ilgiliydi. Düğünü iptal etme nedenini sormaları halinde Demir Ailesi'ne ne diyebilirdi?
Fidan koruyucu bir şekilde kızı Jale'nin önünde durdu. Jale'yi korumak için nadiren ona kızardı. Kocası öfkeden deliye dönmüştü ve Jale'ye bağırmasını izleyemezdi.
"Bora, neden Jale'ye kızıyorsun?" Fidan ağladı. "Şafak da Yılmaz Ailesi'nin bir kızı. O da Demir Ailesi'ne evlenebilir."
Bora ve Fidan, evlendikten sonraki ilk yıllarda çocuk sahibi olamamıştı. Yılmaz Ailesi'nin büyüklerinin baskısı nedeniyle Şafak'ı evlat edinmek zorunda kaldılar. Yıllar sonra, Fidan sonunda hamile kaldı ve Jale'yi doğurdu.
Bu durum, Fidan'ın Şafak'tan daha da nefret etmesine neden oldu. Şafak'ın varlığı, onun kısırlığının bir kanıtıydı. Evlatlık kızını görmek bile Fidan'ı rahatsız ediyordu.
Jale doğduktan sonra Fidan tamamen ona yönelmiş, Şafağı hep dışlamıştı.
Zamanla, Şafak her açıdan kızından daha iyi bir kadın oldu. Bu da Fidan'ın Şafak'a olan nefretini daha da artırdı.
Fidan'ın sözleri Şafak'ı öfkelendirdi. "Jale'nin Demir Ailesi'ne evleneceğine siz karar verdiniz, ben değil," diye haykırdı. "Neden tatlı kızınız birileriyle yatıyor diye beni evlendirmeyi planlıyorsunuz?"
"Seni onca yıl büyüttük. Artık iyiliğimizin karşılığını verme zamanı geldi, Şafak," Fidan alçak bir sesle, gözlerinde kurnaz bir parıltıyla konuştu. "O hizmetçinin ameliyat olmasını istemiyor musun? Jale'nin yerine Demir Ailesi'nin oğluyla evlenirsen, tıbbi masrafları karşılarız."
Jale'nin yüzünde memnun bir gülümseme belirdi. Şafak ve Demir Ailesi'nin gayrimeşru oğlu birbirleri için mükemmel olacaklarını düşünüyordu.
Şafak, Fidan'ın sözleriyle öfkelendi. Ama doktorun söyledikleri aklından çıkmıyordu. Hanne'nin fazla zamanı kalmamıştı.
Şafak henüz mezun olmuştu ve Hanne'nin tedavisini karşılayacak durumda değildi.
Bora ve Fidan, Şafak'ı evlat edinmişlerdi ama ona asla gerçekten önem vermemişlerdi. Yılmaz Ailesi'nin hizmetçisi olan Hanne, Şafak'ı büyütmüştü. Hanne, Şafak'ın hiç sahip olmadığı büyükanne gibiydi. Onu yalnız bırakamazdı.
Fidan, Şafak'ın tereddüt ettiğini fark etti ve ona doğru yürüdü. "Zaten bir gün evleneceksin. Neden Demir Ailesi'nin oğluyla evlenerek bize yardımcı olmuyorsun? Evlendiğin gün sana parayı veririm."
Şafak'ın ayakları titredi, odadaki herkes ona bakıyordu. Hanne'nin tıbbi ücretini ödemek için paraya ihtiyacı vardı.
Gözyaşları sonunda yanaklarına süzüldü. Başını eğdi ve kısık bir sesle yanıtladı: "Tamam, onunla evleneceğim. "